Tarihin Sıfır Noktası: Göbeklitepe

Dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır piramitlerini bilirsiniz. Hani şu uzaylıların yardımıyla yapıldığı iddia edilen devasa yapılar… Peki, Mısır piramitlerinden çok daha eski bir tapınak sizi ne kadar heyecanlandırır?

Medeniyetler Beşiği olarak nitelendirilen Anadolu’nun, beşikte büyüttüğü ilk çocuğun aslında Göbeklitepe olduğunu yakın tarihlerde öğrendik. Sadece Anadolu’nun değil dünyanın da ilk yerleşim yeri, tarihin sıfır noktası olarak da bilinen Göbeklitepe, Peygamberler Şehri olarak bildiğimiz Şanlıurfa sınırları içinde yer almakta ve şehir merkezine 13 km uzaklıkta bulunmaktadır.

Bilimsel araştırmalar 12 bin yıl önce inşa edilmeye başlandığı gösteriyor. Göbeklitepe, şimdiye kadar bildiğimiz en eski yapılardan bile en az 5000 yıl daha eski. Göbeklitepe Paleolitik Çağ’ın sonu Neolitik Çağ’ın başlarına ait bir yapı olarak nitelendiriliyor. Paleolitik Çağ; insanların avcı toplayıcı yaşam tarzına sahip olduğu dönemdir. Göbeklitepe bu çağın sonlarında yani insanların metal kullanıma başlayıp tarımla tanıştıkları Neolitik Çağ’ın başlarında yapılmıştır. Çok esrarengiz gelen Stonehenge Tapınağı ve Piramitler onun yanında çok daha yeni kalıyor.

Dünyanın en eski tapınak kalıntıları olarak kabul edilen Göbeklitepe’de sürdürülen çalışmalarda başkanlık yapan arkeolog Klaus Schmidt, Göbeklitepe ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Göbeklitepe’deki kazılarda elde ettiğimiz bulgularla, dünyanın bilinen en eski tapınma merkezlerinden birinin bu bölgede olduğunu ortaya çıkarmıştık. Ancak son kazı çalışmalarıyla tapınma merkezinin, dünyanın en büyük tapınma merkezi olduğunu tespit ettik. Yaptığımız araştırmalarda, yaşamış insanların; yabani sığır, akrep, tilki, yılan, aslan, yaban eşeği, yaban ördeği ve yabani bitki kabartmalarını incelediğimizde, hayvanlarını evcilleştiremedikleri sonucuna ulaştık. Ayrıca, dikili taşların üzerindeki resimler ve kabartmalar, o dönemde yaşamış olan insanların sanatları hakkında bizlere fikir veriyor“.

Göbeklitepe’de ortalama 8 ila 30 metre arasında değişen 20 adet dairesel ve dikdörtgen yapılardan oluşan tapınak yaklaşık 12 bin yıl öncesine ait olduğu belirtilen 65 santimetre civarında uzunluğa sahip insan heykeli gibi çeşitli tarihi eserler bulundu. Boyları 3-6 metre, ağırlıkları da 40-60 tona varan, yabanî hayvan figürlü “T” biçimli dikili taşlar gün yüzüne çıkarıldı.

Merak içeren konulardan biri de insanlar buraya gelip ne yaptığı? O dönemin insanıyla iletişim kurulamayacağı gibi bu tapınağın sırrı da hiçbir zaman net olarak çözülemeyecektir. Dinî duygular ile bir araya geldikleri düşünülen insanların belli bir doyuma eriştikten sonra tapınaklarını gömmeleri de ilginçtir.

Göbeklitepe keşfedilmeden önce yerli halk için önemli bir yere sahipmiş. Burada yaşayan insanlar Göbeklitepe’yi ziyaret ederek kutsal ritüeller gerçekleştirirlermiş. Bu ritüeller ise yerli halka atalarından kalmış. Ama Göbeklitepe’nin keşfedildikten sonra panayır yeri gibi olduğunu, eski Göbeklitepe’den eser kalmadığını söyleyenler de var. Çünkü orada yaşayan insanlarla Göbeklitepe’nin arasında hem kültürel hem de mistik bir bağ olduğu söyleniyor.

Kültür insanlığın ortak mirasıdır ve bu kültüre sahip çıkmak kadim bir bilgeliktir.  Kültürümüze sahip çıkarken ve geleceğe taşırken kadim bilgeliğin kesintiye uğramasına sebep olmak ise doğru bir davranış değildir. Göbeklitepe’nin, insanlık tarihinin nasıl yazılmaya başlandığı ve insanın doğayla ilişkisi, yaşam biçimi, ürettikleri, inançları, mimarisi, sosyal ilişkileri, ortaya koyduğu sanatı gibi daha birçok yönünün bugüne nasıl geldiğini ve gelecekte nasıl olacağı hakkında çok sırlar sakladığına eminim.

İlk insanların olduğu dönemlerden başlayıp şu an kullandığımız teknolojinin içine doğanlara kadar geçen süreç ne kadar merak uyandırıcı, değil mi? Kim bilir, daha bilmediğimiz neler var. Bugünkü teknoloji o gün olsaydı, neler olurdu acaba?

Bugün bir Göbeklitepe yapılmaya karar verilse daha kolay ve hızlı olacağı kesin. Çünkü daha çeşitli olanaklara sahibiz. Birçok şeye ulaşabileceğimiz bir çağda yaşam mücadelesi veriyoruz. O gün Göbeklitepe’yi inşa eden o insanlardan tutun da bugün hâlen düşünceleriyle ve icatlarıyla kendilerinden bahsettiren birçok insan bir gün dünyadan gideceklerini biliyorlardı. Fakat ölümlü olduklarına odaklanıp korkmadılar, cesaret göstererek devam ettiler. Bildiklerinin, öğrendiklerinin, tecrübelerinin de kendileriyle yok olmasını istemedikleri için insanlığa birçok bilgi, yapı, kültür, miras, düşünce bıraktılar.  Bugün hâlen Fatih Sultan Mehmet’i başarılarıyla anıyorsak, Albert Einstein’in gazetecilere dil çıkardığı poz bugün bize bir şeyler anlatıyorsa ya da Aristoteles’in düşünceleri günümüzde bize yol gösteriyorsa ne mutlu onlara ve daha nicelerine…

Peki, ahlak anlayışı, inanç meselesi, doğayla ilişkimiz, ürettiklerimiz, tükettiklerimiz, sosyal ilişkilerimiz ile nasıl bir kültürün üzerinde yaşadığımızın farkında mıyız? Ve geleceğe nasıl bir kültür bırakacağınızı hiç düşündünüz mü?

 

 

Bu ve benzeri içerikler için https://betulozdmr.wordpress.com/

Bir Cevap Yazın

Scroll to Top
%d blogcu bunu beğendi: